Göç denince insanın yürek telleri cızırdar sanki kanların akışı hızlanır, buğular kaplar gözleri…
Hayatında göç hikâyesi dinlememiş bir insanımızı tahayyül etmek zordur… Cennet vatanımızın nüfusunun yarısını Kırım’dan, Kafkasya’dan ve Balkanlardan göç eden ecdadımızın torunları oluşturduğuna göre, diğer yarısını da dünyanın üç kıt ’asında asırlarca göç eden yetimleri oluşturur. Dolayısıyla insanlık tarihi kadar eski olan göç facialarını duymayan, okumayan, bilmeyen bir vatandaşımıza rastlamak neredeyse imkânsızdır. Peki, bu kadar can alıcı bir konuyu birinci ağızdan dinlemek her yiğidin harcı mıdır? Üstelik bir çocuk kalbi hassasiyetiyle sineye çekilen hatıraların, en derin kalbî sızıların, tüm şeffaflığıyla ortaya serildiği bir havayı teneffüs etmek ister misiniz?
Siz hiç kardeş ülke yakınlığıyla sığındığınız, bir parça merhamet hayaliyle kendinizi avuttuğunuz bir ülkede hain bakışlara maruz kaldınız mı? Size dünyayı zindan eden, muhacir konumuna düşmenize sebep olan, aldığınız nefesi bile çok gören can düşmanınızın kimliğiyle etiketlendiniz mi peki?
Dünyanın en ağır ithamıdır bu! Körpe yüreğinize zehirli bir hançer saplansa bu kadar acıtmaz canınızı…
Tanrı Dağları’ndan Erciyes’in eteklerine göç edenlerin gözyaşlarıyla okuyacağınız hatıralarından oluşmaktadır.
Vildan Serdar
Eğitimci Yazar
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.